Yine savunma sanayii, yine köstek…
Vakanüvis
Savunma sanayimizin gelişme kaydetmesinin, en başından günümüze kadar bazı çevreleri rahatsız ettiği ve bu rahatsızlıkla da sektörü sekteye uğratma çabalarının var olduğu bir sır değil.
Geçmişte Vecihi Hürkuş’a, Nuri Demirağ’a ve daha pek çok isme karşı sergilenen engelleme çabaları, 28 Şubat gibi özel süreçler bağlamında yakın zamanlara kadar da sürmüştü.
Son yirmi yılda ise devletin, hassaten Recep Tayyip Erdoğan’ın alana desteği sayesinde savunma sanayiimiz gelişiyor, millîleşiyor…
Erbakan Başbakan Yardımcısı olunca…
Geçmişte yerli savunma sanayi için büyük mücadeleler veren merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve arkadaşlarının, İtalyanlarla ortak uçak üretimiyle ilgili1970’li yıllarda yaşadıkları, bu vadideki sayısız engelleme çabalarından sadece birisiydi.Aslında, devlet kadrolarında, savunma sanayiinin geliştirilmesi ve son tahlilde yerli imalat boyutunun güçlendirilmesini isteyenler hep vardı.
Devlet Planlama Teşkilatı’nın 1973 yılında yürürlüğe giren Kalkınma Planı’nda da bu hedefe dair öneriler yer almaktaydı. Sorun, siyasi iktidar tarafından ülke için hayırlı olacak politikaların geliştirilip, plan ve projelerin hayata geçirilme iradesinin ortaya konulabilmesindeydi.
Milli Selamet Partisi Genel Başkanı merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan; ağır sanayiye, savunma sahasında yerli imkânlarla ilerlemeye çok özel önem veren bir siyasetçiydi. Erbakan; Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel’in Başbakanlığında 21 Temmuz 1977 tarihinde kurulan koalisyon hükümetinde (II. Milliyetçi Cephe Hükûmeti) Başbakan Yardımcısı olunca, fikriyatını hemen fiiliyata geçirmek istemişti.
Erbakan, DPT Planı’ndaki “Üçüncü Plan döneminde uçak sanayii için 1.5 milyar TL’lik yatırım öngörülmektedir.” yaklaşımını sahiplenmişti.
Eskiyen T-33 uçaklarını değiştirme girişimi
Necmettin Erbakan, yakın dava arkadaşı merhum Oğuzhan Asiltürk’ü Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na getirerek, süreci daha etkin kontrol etmek istemişti. Asiltürk ilk olarak, jet motoru için Malatya’da konuşlandırılmış ancak atıl durumda olan TEMSAN Elektromekanik ve Türbin Sanayii Şirketi’ni geliştirme kararı almıştı.
O günlerde, savunma sahasındaki asıl gündem ise TSK’nın envanterindeki T-33 uçaklarının hizmet ömrünün sona ermek üzere olmasıydı. ABD’nin silah ambargosuyla durum daha da kötüleşmiş, bu nedenle uçaklar 1978 yılında emekli edilecekken, süre 1980 yılına kadar uzatılmıştı. Doğal olarak yeni arayışlar gündemdeydi. Yapılan değerlendirmelerde, alınacak uçakların hem taarruz özellikleri hem de eğitime uygun olmaları görüşü ağırlık kazanmıştı.
Bu ihtiyacın karşılanması için de Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ’ye, o yıllar için çok önemli bir meblağ olan 4,3 milyar TL bütçe ayrılmıştı. TUSAŞ bu doğrultuda, dünyadaki çeşitli uçak üreticileri ile temasa geçerek, teklif almıştı. Gelen tekliflere göre en uygun fiyat ve şartları İtalyan Aermacchi şirketi sunmuştu. Uçaklar için; İngiltere Hawker 2 milyon 600 bin, Almanya Dornier 4 milyon 800 bin, ABD Northrop 4 milyon 500 bin dolar birim fiyat verirken, İtalyanlar ise sadece 1 milyon 700 bin dolar ve kısa bir sürede de yüzde 90 Türkiye’de üretim taahhüdünde bulunmuştu.
Yüzde 90’lık yerli üretimle İslam ülkelerine uçak satılacaktı
İtalyan grubun teklifi, gerçekten emsalleri arasında en iyi olanıydı. Sağlanacak şartlar şunlardı:
“TUSAŞ’a uzun vadeli 120 milyon dolar kredi. 10 yıl içinde 600 milyon dolar ihracat garantisi. 250 TUSAŞ personeline ücretsiz eğitim. İslam ülkelerine ihracat hakkı. Bakım onarım lisansı. Türkiye’nin ihtiyaç duyacağı İtalyan personelin TUSAŞ emrine verilmesi. 2 uçak hazır halde teslim. 8 uçağın nihai montajı. 8 uçağın ince ve kaba montajı. 12 uçağın en ince parçasına kadar montajı. 10 uçakta yüzde 25 yerli üretim. 20 uçakta yüzde 90 yerli üretim. Toplam 60 uçak.”
Genelkurmay Başkanlığı ise bu gelişmelerden memnun değildi. Karargâh, güdümündeki Milli Savunma Bakanlığı aracılığıyla Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na sürekli sorun çıkartıyordu. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na gönderilen yazılarda özetle, “Bize teknik adam göndermeyin, değerlendirmelerinizi yazılı yollayın, biz nihaî kararı veririz.” deniliyordu.
Doğal olarak bu üslup, kurumlar arasında gerilime neden oluyordu. Ancak hem Erbakan’ın hem de Asiltürk’ün kararlı duruşu, Genelkurmay ve MSB’ye geri adım attırmış, sonunda bütün itirazlara rağmen İtalyanlarla anlaşma sağlanarak, süreç imzaların atılması safhasına gelmişti.
Demirel’den Asiltürk’e: Genelkurmay’ın dediğini yapın
Kararın alınması ile birlikte TUSAŞ, imza için 26 Ekim 1977 tarihini belirlemiş ve tören hazırlıklarına başlamıştı. Ancak Milli Savunma Bakanlığı, “Askerî uzmanların kararı sakıncalı bulduğu” görüşünü Başbakan Süleyman Demirel’e bir yazıyla bildirmişti. Demirel de bu mektubu referans alarak, 21 Ekim günü Sanayi ve Teknoloji Bakanı Oğuzhan Asiltürk’e bir yazı göndererek, Genelkurmay Başkanlığı ile Milli Savunma Bakanlığı’nın talep ve görüşleri doğrultusunda hareket edilmesini isteyecekti.
Oğuzhan Asiltürk, Demirel’e “sitemkâr” bir mektupla cevap vererek, İtalyanlar dışındaki firmaların Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin taleplerini karşılamadığını belirterek; fiyat düşüklüğü, uzun vadeli kredi kolaylığı, teknoloji aktarımı, uzman desteği ve ihracat garantisi gibi faktörleri dikkate alarak, ülke menfaati için karardan geri adım atılmamasını istemişse de olumlu sonuç alamamıştı. Asiltürk, MSB yetkililerinin, “Bize danışmıyorlar” demelerine rağmen, kendilerine koordinasyon kurulu kurmayı teklif ettiklerini ancak olumsuz cevap aldıklarını da dile getirmişti.
İtalyanlara “hayır” dedikten sonra olanlar…
Sonunda Ankara Bulvar Palas’ta İtalyan şirketin yetkilileri, diğer davetliler ve basın mensupları hazır olmasına rağmen, imzaların atılmasına dakikalar kala törenin ertelendiği açıklanacaktı. Sonrasında ise Başbakan ile yardımcısı bir görüşme yapacak, Erbakan Demirel’e, “Komisyoncuları devreye sokmak istemiyoruz” diyecek ancak sonuç değişmeyecekti.
Yerli üretimi hedefleyen projenin iptal edilmesinin ardından ise Türkiye 1977 – 1983 yılları arasında; Almanya ve Frasa’dan 32 adet T-33A ve T-33 Mk. III, ABD’den de 20 adet T-37B ve 30 adet T-38A (1993’te 43 uçak daha) satın alacaktı. Bu arada, Türkiye’nin almadığı İtalyan Aermacchi MB-339 uçağı, günümüzde de kullanımda.
Son not; Türkiye, İtalya’dan uzun vadeli, uygun koşullu 120 milyon dolar kredi, 600 milyon dolar da ihracat garantisine Başbakan Süleyman Demirel vasıtasıyla “hayır” dedikten kısa bir süre sonra aynı Demirel’in döviz darboğazını anlatmak için sarfettiği “70 cente muhtacız” sözü siyasi literatüre girecek, yıllarca her döviz darboğazı sözkonusu olduğunda hatırlatılacaktı.
Öte yandan, İtalya ile ortak uçak yapımına karşı çıkan askerî kadro, sadece üç yıl sonra 12 Eylül 1980 darbesini yapacaktı. Süreçte, pahalı uçak alımlarını onaylayan darbeci kadronun Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya ise uçak alımlarıyla ilgili iddialardan dolayı dünyaca ünlü ABD dergisi Time’da yayınlanan “Dünyanın en zengin 50 paşası” haberine konu olmuştu. Darbe hükümeti, derginin bu sayısının Türkiye’ye sokulmaması için önlemler almıştı.